Anneden Oğluna Doğum Günü Kutlama Mesajı, Bir Annenin Oğluna Resimli ve. Yazısı, Yaş Doğum Günü Sözleri, Oğluma Doğum Günü Mektubu. Bu sana ilk mektubum, ilk yaş günün için, ilk hatıram. Acıya dayanıklıdır annen , ama bu sefer ki çok amansız bir acıydı, arkasından gelecek .
AzizTereza’dan duasının duyulduğunu gösteren bir işaret olması için birinden taze koparılmış bir gül almayı istedi. Üçüncü gününde bilinmeyen bir kişi Peder Putigan’ı arayıp bularak ona güzel bir gül verdi. Peder Putigan ikinci novenaya aynı yıl 24 Aralık’ta başladı ve işaret olarak beyaz bir gül istedi.
Ondabir an vardır ki, hayır duası o ana rastlayan bir kulun duası, mutlaka kabul edilir, bir şerden sakınma (istiaze) talebinde bulunan kimse de mutlaka ondan sakındırılır." 860: Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim.
brazzerstr.ml Türbanlı Anne, Kendini Feda Ediyor Türkçe Altyazılı 720p HD Porno izle Tembel oğlunun iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için hazırlıklarını yaparak ansızın müdürün evine baskın yapan fahişe ruhlu anne, olgun erkeğin dikka. View. HDxPorn. @HDxTube. ·.
AMother's Prayer: Directed by James Seppelfrick. With Kyon Adams, Jermaine Crawford, William Davenport, Shanae Edwards. The compelling, heartwarming tale of family members torn apart by their individual struggles.
Kdsk. askere giderken okunacak dua askerin arkasından okunacak dua asker kınası nasıl yakılır sivasta asker nasıl uğurlanır Kökeninin İslamiyet öncesine kadar uzandığı belirtilen asker uğurlama törenleri, genelde benzerlik gösterse de bölgelere göre farklı şekillerde yapılabiliyor. Anadolu kültüründe bir erkek için askerlik, sünnet ile birlikte en önemli dönüm noktalarından biri kabul ediliyor. Gencin askere uğurlanması sırasında ise yüzyıllardır uygulanan adetlerin, askerlik süresi boyunca genci tehlikelerden ve kötülüklerden koruduğuna inanılıyor. Türkiye'nin dört bir yanında askere uğurlama törenleri arasında büyük benzerlikler görülüyor. Askere gidecek olan genç, yola çıkacağı tarihten 15-20 gün önce bütün işlerini bırakıp, dinlenmeye çekiliyor. Bu dinlenme sırasında genç geziyor, arkadaşlarıyla eğlencelere katılıyor. Askere gidecek gençler, yakınlarını, arkadaşlarını ve komşularını ziyaret edip onlarla helalleşiyor. Asker adayları için yemekler düzenleniyor, kına geceleri yapılıyor. Gence, askerlikte maddi sıkıntı çekmemesi için harçlık veren yakınları, çorap, iç çamaşırı gibi hediyeler de sunuyor. Birçok bölgede asker adayları türbeleri ziyaret ederken, ülkenin hemen her yerinde genç, gideceği gün otogarda arkadaşları ve yakınları tarafından davul ve zurnalarla, halaylarla uğurlanıyor. Edirne'den Ardahan'a kadar tüm Anadolu insanının belki de değişmez asker uğurlama adeti ise asker adayının eline kına yakmak. ASKER SAYISI KADAR İSTİKLAL MARŞI Ülke genelinde klasik olarak uğurlama törenleri yapılırken, bazı bölgelerde bu törenler farklı uygulamalarla değişiklik gösterebiliyor. Konya ve çevresinde yeni tertiplerin askere uğurlanması için “çetnevir” adı altında eğlenceler düzenleniyor. Bu eğlencelerde asker adayının arkadaşları kuru yemiş yiyerek, geleneksel oyunlar oynayarak, şenlik havasında sabaha kadar eğleniyor. Eğlencelerde “uzun eşek, top bir ateş” gibi geleneksel oyunlar da oynanıyor. Asker adayının otogarda uğurlanması sırasında ise gencin ağzına “ağlamasın” diye emzik veriliyor. Emziği ağzına alan genç, arkadaşları tarafından havaya atılıyor, ardından halaylar çekilerek otobüse bindiriliyor. Bazı yerlerde, perondan hareket eden otobüsün önü 5-10 metre sonra kalabalık tarafından kesilip, otobüsün içindeki asker sayısı kadar İstiklal Marşı okunuyor. ASKERE GİTMEYENE KIZ YOK Bilecik'te de benzer bir uygulama yapılıyor. Normal asker uğurlama geleneklerinin yerine getirildiği Bilecik'te gençlerin yakın arkadaşları, asker adaylarının cebine çocuk emziği koyuyor. Giderken ağlamaklı olursa emziği emmesi isteniyor. Sivas'ta ise askerlik görevi yapmamış kişilere, diğer bölgelere göre daha olumsuz şekilde bakılıyor. Bölgede, askerliğini yapan bir gencin çok daha olgunlaşmış ve pişmiş olduğu düşünülürken, kız istemelerde askerliğini yapmış gençler tercih ediliyor. Köylerde, yerleşim biriminin 40-50 adım dışına çıkılarak toplu olarak dua ediliyor. Genç, duanın hemen arkasından, kendisini uğurlamaya gelenlerin hepsiyle teker teker vedalaşıyor, yaşıtlarıyla kucaklaşıyor. Yıllardır süren geleneğe göre büyükler, gencin gözlerinden öperken, asker adayı bavulunu alıp yola çıktığında, arkadaşları yoluna ayna tutuyor, arkasından bir kova su dökülüyor. KARADENİZ'DE KEMENÇE, ADANA'DA SİMİT... Asker uğurlama törenleri birçok yerde davul ve zurna eşliğinde yapılırken, Karadeniz bölgesinde şenliklere kemençe de katılıyor. Birçok köyde asker, kemençe eşliğinde oyunlar oynanarak, coşku içerisinde uğurlanıyor. Van'da ise gençler, yaklaşık 1 hafta önce yakın akrabaları ve arkadaşlarının ailelerini ziyaretlere başlıyor. Arkadaşları tarafından düzenlenen gecelerde gençler, müzik grupları eşliğinde sabahlara kadar eğlenirken, birçok yerde kına geceleri düzenleniyor. Askere gidecek gencin eline mutlaka kına yakılıyor. Gideceği gün evinin önünde davul zurnalar çalınırken, oluşturulan konvoylar eşliğinde şehir turu atılıyor. Konvoya katılan her araca mutlaka Türk Bayrağı asılıyor. Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erman Artun, Adana'da asker uğurlama konusunda bir çalışma yaptıklarını, bu çalışmayı makale halinde yayınladıklarını söyledi. Adana ve çevresinde genci şehre götürecek aracın gelin arabası gibi süslendiğini vurgulayan Artun, gencin koluna kırmızı kurdele bağlandığını, otogardan davul zurna eşliğinde uğurlandığını bildirdi. Artun, vedalaşma sırasında annenin oğluna simitten bir parça ısırttığını belirterek, “ısırılan bu simidi annesi saklar. Simit evde bir odaya asılarak delikanlı askerden gelene kadar saklanır. Kısmetinin onu sağ salim geri getireceğine inanılır. Genç askerden döndüğünde simit suda ıslatılarak kuşların yemesi için atılır” dedi. VATANA KURBAN ETMEK İÇİN... Artun, askere uğurlama törenlerinin tarihinin İslamiyet öncesine kadar dayandığını ifade ederek, şunları kaydetti “Asker uğurlama törenleri İslamiyet ile birlikte bugünkü halini aldı. Kına yakılarak, dua edilerek, türbeler ziyaret edilerek törenler düzenleniyor. İnanışa göre koçlara yakılan kına Allah'a kurban etmek için, kızların saçlarına gelinin ellerine yakılan kına kocasına kurban etmek için, askere gidecek gencin eline yakılan kına vatana kurban etmek içindir. Küçük farklılıklar olsa da hemen her yerde törenler arasında büyük benzerlikler oluyor. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK'ya yönelik düzenlediği operasyonun ardından asker uğurlama törenleri tekrar ilgi odağı oldu. İnternetteki arama motorlarında asker uğurlama ile ilgili yapılan aramalar arttı. Bizim hazırladığımız makale, 2500 makale içinde birinci sırada yer aldı. Şu anda ayda ortalama 3 milyon kişi bu makaleyi okuyor.” Kaynak Hürriyet Gazetesi
Nasıl ki çoğumuzun annesi misal, Türkan Şoray kadar güzel olmasa da, bize canından can kattığı, bizi büyütüp beslediği, bize kol kanat gerdiği için çok seviyorsak… Evlatlar da anneleri için öyledir. Milyonlarca engelli evlada sahip o annelerden biri de Serap İstanbulluoğlu… 23 yıl boyunca yılın annesi ödülü verilseydi bunu her defasında fazlasıyla hakeden bir anne… Oğlu Ömer’i, sabır, özveri, cesaret, inanç ve azimle ilmek ilmek büyüttü, O’nun hayatını kolaylaştırmak için bilinçli bir kadın ve yürekli bir anne olarak sinesini yıllara kalkan yaptı. Ve Allah, emeğinin karşılığını Serap hanıma güzel bir evlat, akıllı bir delikanlı, zeki bir öğrenci olarak misliyle verdi. Ömer’in fiziksel eksiklikleri var, ama bu eksiklik Ömer’i, o güzel ailesi ve tabii ki en önce annesi Serap hanım sayesinde hayattan noksan bırakmadı. Lafı uzatmadan gelin, o elleri öpülesi annenin, evladı Ömer’e hitaben yazdığı mektubu birlikte okuyalım… “Oğluma… İlmek ilmek dokunan bir hayat… Ben bir anneyim; kaygıları, umutları, istekleri olan, aynı zamanda çok seven… Ailesini, evini dahası yaşamı seven bir anneyim… Yaşamın en güzel tatlarından biri belki de en güzeli, en yücesi “annelik duygusu”dur. Ancak kimi anne adayları için hiç de kolay değildir, “anne olmak…” Ne yazık ki yaşam, bize her zaman rengarenk bir tablo çizmemektedir. Cıvıl cıvıl renklerin arasında, yalnızca beyaz, siyah yok; başka tonlar ve renkler de var, diyorum… Ama, önemli olan o griyi canlandırabilmek, onları canlı tablonun renkleri arasına katabilmektir… Bizler; yani problemli olan çocuklara sahip anneler, diğer annelere göre biraz daha fazla özverili ve biraz daha sabırlı olmak zorunda… Yolumuz uzun, işimiz güç olsa da, onlar bizlerin en değerli varlıklarıdır, canlarımızdır… Onlar için yaşamayı öğrenmeli, onlar için yapabileceklerimizin en iyisi için çabalamalıyız. “Zaman ve sabır” birbirini tamamlayan, dinmeyen sızıları dindiren, kapanmayan yaraları kapatan güçlü bir ilaçtır… Ben, oğlumun doğumuyla beraber büyüdüm, geliştim, olgunlaştım. Bu suretle zaman ve sabrın ne denli önemli olduğunu, zamanın sabrı körüklediğini, sabrın da beklemek olduğunu öğrendim… Sabır yürek gerektirir, yürek de sevgidir… Yürek inanmaktır. Yürek beklemektir. “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı da atlas” demiş atalarımız… Oğlum aceleciydi; O, sabrı henüz öğrenemeden dünyaya geliverdi. 28 haftalıktı, oysa 12 haftası daha vardı. Olsun ben ona hiç kızmadım, gücenmedim. Ben O’nu hep çok sevdim, sevmeye devam ediyorum… Doktorlar, “çok zor” dese de, ben O’nun hayata tutunmasını çok istedim. İyi olacağına yürekten inandım, ama beklemem ve emek vermem gerektiğini de biliyordum. İşte bu noktada zaman ve sabır birbirinin içerisine girmişti. “Neden ben?” sorusunu sormadım. Çünkü yeryüzünde benden önce, benimle beraber ve benden sonra da milyonlarcası vardı. İşte bu gerçek bana; sabrı, oğlum yaşam mücadelesi verirken “o anın” değil, sonrasının ne kadar kıymetli olduğunu öğretti… Yüreğinde sevgiyle bütün sıkıntılara göğüs germek hiçbir mucizenin ansızın olmayacağını bilmek, bunu bilerek acele etmeden, telaşlanmadan, vazgeçmeden beklemek… Evet; bugün değilse bile yarınların daha umut yüklü olduğunu düşünerek şükretmek… İpek böceklerini hiç düşündünüz mü? Onlar dut ağacında yaşarlar ve o ağacın yapraklarını yiyerek büyür, sonra ipek salgılarlar. Ve o ipek ilmek ilmek dokunarak atlas olur… Oğlumun doğumuyla başlayarak yaşam ünitesine bağlı küvezdeki günlerinden bu güne kadar geçen zamanın her anını biz de ilmek ilmek dokuduk. Oğlum kendi kendine nefes almaya çalışırken, ben de onunla nefes aldım, karnını doyururken ben de doydum… O başını dik tutunca benim de başım dik oldu. Onunla oturdum… Onunla emekledim… Onunla yürüdüm… Sanki yürümeyi yeniden öğreniyordum. Birlikte bisiklet sürdük. Birlikte pedal çevirdik, yılmadan usanmadan hayata adım adım birlikte tutunduk… Ellerini kullanmayı öğrenmesinden, konuşabilmesine, yaşamı öğrenmesinden, kendini tanıyabilmesine dair ilmek ilmek, teker teker birlikte dokuduk… Her şeyi inceden inceye defalarca tekrarlayarak, olmadı sil baştan yeniden deneyerek çetin mücadele verdik… Aslında ben ne kadar sabırlıysam oğlum da o kadar aceleciydi… Öylesine hızlı öğrenmek istiyordu ki, sanki kaybettiği zamanla yarışıyordu. Onunla bu noktada ayrılsak da biliyordum ki, o da sabretmeyi öğrenecek, zamanı iyi değerlendirecek ve bir gün mükafatını görecekti. Benim gördüğüm, görmeye devam edeceğim gibi benim mükafatım O; Onunki ise, kaliteli yaşamak olacaktı. Sabır ve zamanla yarışırken arkama dönüp baktığımda o küçücük bedeninden kocaman bir delikanlıya dönüştüğünü gördüm… Az görme ve az işitme engeline rağmen, azmin, sabrın ve meyvesini yedik. Zamanı iyi değerlendirmek sayesinde bugün artık üniversite okumasını hatta bitirmek üzere olduğunu keyifle izliyorum. “Anne” demeyi öğrettiğimde harfleri tek tek saymamdan, tüm eğitimi boyunca yanında olmaktan nasıl mutluyum bilemezsiniz… Oğlum, iyi ki doğdun… İyi ki tüm zorluklara göğüs gerip yaşamayı başardın… Varlığınla sen de bizleri büyüttün, olgunlaştırdın, eğittin ve hayata sımsıkı bağlanmamıza vesile oldun… Oğlum, sen doğduğun andan itibaren benim yolum uzun hedeflerim büyüktü. Bu yolda ilerlerken kaygılarım arkamda, umutlarım ise, önündeydi. Oğlum, 23 yılı geride bıraktık… Baban, kardeşin ben ve sen hep birlikte güzel bir aile olarak bugünlere geldik. Teşekkürler güzel evladım… Şükürler olsun O’nu bize bağışlayan Allah’a… Serap İstanbulluoğlu 3 Aralık 2020 Erzurum” Yorum Gönder 0 Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.× Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir. FIRFIRİK 2022 -6 Üye Girişi
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed “Anne cennet kapılarının ortasındadır.” “Cennet annelerin ayakları altındadır.” sözleriyle anneliğin önemini vurgulamıştır. Victor Hugo, ise bir annenin, savaş sırasındaki fedakârlığını bir eserinde şöyle anlatır “Ekmeği ikiye böldü ve aç çocuklara verdi. Çavuş, kendine hiç ayırmadı’ diye homurdandı. Bir asker, çünkü aç değil’ dedi. Çavuş, hayır, o bir anne’ diye karşılık verdi…” Sevgili anneler, biliyoruz ki sizin destanınızı yazmaya kalemler ve kelimeler yetmez… Hepimizde çok iyi biliyoruzdur ki; senede bir gün ne anneyi anmaya yeter, ne de sevgi ve saygı gösterileri bir yaşam boyunun karşılığı olabilir. Bütün bir yıl boyunca kutlanan özel günlerin içinde belki de en anlamlısıdır “Anneler Günü”. Klasik sözcüklerle “doğurup, büyüten, çocukları uğruna canını vermeye hazır annelerimiz” diye başlayan cümleler, anneliğin gerçek anlamını ifade etmek için yeterli değildir. Kitaplarda yer alan cümle ve tanımlamalar anne ve çocuk arasında henüz çocuk dünyaya gelmeden başlayan ilişkiyi anlatmak için kafi gelmemektedir. Anne ve çocuk arasında doğumla birlikte başlayan bu güçlü ilişki hayat boyu sürmekte ve hatta ölüm bile bu bağı sonladıramamaktadır. Her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında kutladığımız bu özel günün tarihçesi “Antik Yunan”da tanrıların anası “Rhea”onuruna düzenlenen bahar kutlamalarına kadar dayanmaktadır. 1600’lü yıllarda ise İngiltere’de “Anneler Pazarı” olarak kutlanmıştır. Avrupa’da Hristiyanlıkhızla yayılmaya başlayınca, “Anneler Günü”nün kutlaması da biçim değiştirmiş ve “Kilise Ana” kutlamasına dönüşmüştür. Çünkü Hristiyanlar, kendilerini kötülükten koruyan ve hayat veren gücün “Kilise Ana’” olduğuna inanmaktaydılar. “Anneler Pazarı” olarak bilinen ilk özel gün ile kilisenin ön plana çıkardığı “Kilise Ana” kutlamaları zamanla iç içe geçmiş ve insanlar iki günü de aynı anda kutlayarak; hem kilisede“Meryem Ana”ya saygılarını sunmuşlar hem de annelerine olan sevgilerini paylaşma imkânı bulmuşlardır. ABD’de ise Anneler Günü’, ilk kez 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından, barış için seçilmiş bir gün olarak tavsiye edilmiştir. Howe, her yıl Boston’da “Anneler Günü” kutlamaları organize ederek, bugünün güzel bir şekilde kutlanmasını sağlamıştır. “Anneler Günü” için bir başka kutlama ise; 1907 yılındaPhiladelphia da “Ana Jarvis’” adında genç bir kadının başlattığı kampanya ile ilan edilmiştir. Jarvis, West Virginia’ eyaletinde annesinin bağlı bulunduğu kilisede bir konuşma yaparak, annesinin ölüm tarihi olan Mayıs ayının ikinci haftasının pazarında “Anneler Günü” kutlaması için kiliseyi ikna etmiştir. Böylelikle, “Anneler Günü” için bir diğer kampanya da hayata geçmiş olmuştur. Bu zamana kadar bu özel gün, insanların kendi çabaları ile ilan edilmiş ve içlerinden geldiği gibi kutlamaları sonucu devam etmiştir. Sonrasında ise 1914’te yapılan resmi bir açıklama ile “Anneler Günü” ulusal tatil ilan edilmiş olup, ardından hızla tüm dünyaya yayılarak 1955 yılından beri de ülkemizde kutlanmaktadır. Özetle çok uzun yıllardan bu yana her mayıs ayının ikinci pazarı tüm insanlık tarafından annelere ait bir gün gibi kabul edilmektedir. Kadın, Anne olmakla şereflerin en yücesine nail olmuştur. Toplum onun sayesinde ayakta durmaktadır. O yetiştirdiği fatihlerin beşiğini sallamasa, onları zafer türküleriyle büyütmese medeniyetler kurulmazdı. Şefkat ve merhametin adıdır “anne”. Cenneti bile ayağının altına alan ve cennetin bizzat kendisi olandır. Onun güçlü kalbi insana cenneti yaşatmaktadır. Mırıl mırıldır dilleri, hiç bitmeyen duâları vardır anaların. Duâ kitaplarında olmayan, hiçbir yerde bulunmayan, tam da kalbinin ta içinden gözyaşıyla beraber dökülen yağmur gibi, inen rahmet gibi. Islanır çorak topraklar gibi rahmete susayan gönüllerimiz ve bir kış günü hâlâ üşümüyorsa içimiz, annelerimizin duâlarıdır bizi ısıtan… İşte o eli öpülesi annelerden biri de Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi, Zübeyde Hanımdır. Atatürk’e sevgisi ve duası ile güç vermiş ve onun en büyük destekçisi olmuştur. Zübeyde Hanım, 1857 de Lankaza’da doğmuş, çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile birlikte geçmiştir. Zübeyde Hanım, güçlü bir beden yapısına sahip olduğu gibi, güçlü bir iradeye de sahipti. Yeterince eğitim görmemiş olmasına rağmen, okuma yazmayı öğrenmiştir. Annesine “Molla Hanım” denildiği gibi, kendisine de “Zübeyde Molla” deniliyordu. Bu, “bilge” kişiliğini ifade eden bir lakaptı. Muhafazakar, geleneklerine bağlı bir kadındı. 1871 yılında Selanik’te gümrük memuru olan Ali Rıza Efendi ile evlendi. 1872’de ilk kızı Fatma dünyaya geldi. Fatma’yı üç yaşında iken kaybetti. 1874’te Ahmet’i, 1875’te Ömer’i, 1881’de de Mustafa’yı doğurdu. Mustafa daha iki yaşında iken Zübeyde Hanım, iki oğlu Ahmet ile Ömer’i kuşpalazı hastalığından yitirdi. Kader, üç çocuğunu küçük yaşta elinden almış geriye sadece Mustafa’sı kalmıştı. 1885’te Makbule’yi, 1889’da Naciye doğdu. Ali Rıza Efendi öldüğünde Mustafa Kemal, henüz yedi yaşındaydı Zübeyde Hanım oğlu Mustafa ve iki kızı ile yalnız kalmıştı. Balkan Savaşları’nın sonuna kadar Selanik’te ikamet eden Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in burada 1906’da arkadaşları ile birlikte Şam’da kurduğu “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”nin bir şubesini açma girişimlerini yaptığı sıralarda oğluna inanmış ve değerli telkinleri ile ona yardımcı olmuştur. “Faziletine ve yüksek kadınlığına inandığım anam ve kız kardeşim inkılap işlerinde bana inanmışlar ve hizmet etmişlerdir” diyerek Zübeyde Hanım’a olan bağlılığını ifade eden Mustafa Kemal Paşa, Annesini çok severdi. Annesinin sevdiği bir şarkıyı duyduğu zaman gözleri yaşarırdı. Her sabah uyandığında temizliğini yapar, giyindikten sonra ziyaret için annesine haber gönderir, izin isterdi. Zübeyde Hanım da aynı şekilde hazırlığını yaptıktan sonra oğlunu kabul ederdi. Bu görüşmelerde Mustafa kemal Paşa, annesinin elini öper, onun hayır duasını alırdı. Bir süre annesi ile kalıp sohbet ederlerdi. Zübeyde Hanım oğluna “Mustafam”, “Sarı Mustafam” diye hitap eder; çoğu zaman bunu az bulur, “Paşam” veya “Sarı Paşam” diye hitap eder veya anardı. Atatürk’ün yaşamının büyük bir bölümünde yanında olan Yaverlerinden Cevat Abbas Gürer’in, “Atatürk’ün çok sevdiği ve saydığı anası ile terbiye ve zeka bakımından vaziyetlerini anlattığı şu sözlerinde, bir milli kahramanı doğuran ve yetiştiren “Türk Anası’nın “devlet terbiyesini ve fazileti” ni ne güzel ortaya koymaktadır Bayan Zübeyde, daha küçük yaşta yetim kalan oğlunun her durumuyla yakından ilgilenirdi. Çünkü onun yetişmesinde ve yetiştikten sonra memlekete yararlı olmasında büyük etken olmuştur. Atatürk’e tam anlamıyla hem analık, hem babalık etmişti. Bu ana, oğluna daha beşik çocuğu iken vatan ve millet sevgisini telkin eden ninnilerden başlamış, onu her çağında duygularla büyütmüş, öğrenime yönlendirmiş, ilim ve irfan aşılamıştır. Yetişen, makamını bulan kurtarıcı oğlunu o, Mustafa Kemal yapmıştı. Zübeyde Hanım, fedakar bir anneydi. Oğlunun yetişmesinde emsalsiz emekleri geçmişti. Yıllarca oğlunun hasretine katlanmış olsa da nihayetinde oğlunun zaferlerini görebilmişti. Zaferi almadan dönme’ Mustafa Kemal, 30 Ağustos’ta zafer ve vatanın kurtuluşu ile sonuçlanacak Büyük Taarruz için Afyon’a cepheye gidişini annesinden de saklamıştı. Bunu sezen Zübeyde Hanım, Ali Çavuş ile oğluna şu kısa mektubu elden göndermiştir “Mustafa’m, bilirim gelmeyeceksin. Çay davetine gidiyorum dedin. Ama molla annen nereye gittiğini bilir. Sen cepheye gidersin. Benim yüreğim bunu bilir. Senin için dua ediyorum bilesin. Bil! Ve de Mustafa’m, zaferi ele almadan dönme. Ben, seni beklemeyi bilirim.” demiştir. 1922 yılında Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasıyla oğlunun büyük başarısını görmenin mutluluğunu yaşayan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te İzmir’de, 66 yaşındayken vefat etmiştir. Atatürk gibi vatansever bir evladı bu vatana kazandıran Zübeyde Hanım’ı saygıyla anıyoruz. Kısacası kelimelerle anlatılamayan ve tarifi olmayan Anne; nefes alamadığın her an için, nefesini uzun uzadıya tutarak yaşayabilmek demektir. İyi bir doktor olmak ve bir öpücükle bütün ağrıları sızıları dindirebilmektir. İyi bir avukat olmak ve çocuğunun haklarını her yerde kayıtsız şartsız savunabilmektir. İyi bir mühendis olmak ve evin her yerini dolduran oyuncakları sistematik olarak bir odaya toplayabilmektir. İyi bir aşçı olmak ve evdeki herkesin isteğine göre yemek yapabilmektir. İyi bir his sahibi olmak ve dünyanın öbür ucundan bile çocuğunun yaşadıklarını yüreğinde hissedebilmektir. İyi bir sabırtaşı olmak ve aynı sorunun yanıtını hep aynı sabırla bıkmadan usanmadan verebilmektir. İyi bir öğretmen olmak ve çocuğuna ihtiyacı olan her şeyi öğretebilmektir. İyi bir psikolog olmak ve 7 gün 24 saat kesintisiz ve karşılıksız hizmet verebilmektir. Yılın 365 günü, bütün bir ömrün yaşanılan her günü, bize annelik yapan, yolumuzu aydınlatan, bize hayat veren, can veren, kan veren annelerin ve ebediyete intikal eden bütün annelerin “Anneler Günü“ kutlu olsun. Unutulmamalıdır ki, bir ANNE tüm dünyayı değiştirebilir… Av. Begüm GÜREL & İpek MENGİLLİ Kaynaklar
Giriş Tarihi 1834 Son Güncelleme 0930 Diyarbakır'da terör örgütü PKK tarafından kaçırılan çocukları için HDP il binası önünde oturma eylemi başlatan annelerden biri olan Ayşegül Biçer, kanser hastası olmasına rağmen verdiği mücadele ile oğlunu geçen Temmuz ayında PKK'nın elinden kurtarmayı başarmıştı. Bir süre önce oğluna kavuşan anne Biçer, oğlu Mustafa’yı yaptığı asker kınası’ ile vatan nöbetine gönderdi. ABONE OL Terör örgütü PKK tarafından kaçırılan çocukları için HDP Diyarbakır il binası önünde oturma eylemi başlatan annelerden biri olan Ayşegül Biçer, 2018 yılında kandırılarak dağa götürülen 17 yaşındaki oğlu Mustafa Biçer için evlat mücadelesi başlattı. Terör örgütünün tüm tehditlerine rağmen hatta evi dahi yakılmak istenen anne Ayşegül Biçer, eşi Rauf Biçer ile birlikte aylar süren mücadelelerine devam etti. 2'si kız 3 çocuk annesi Ayşegül Biçer, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen eylemini devam ettirerek oğlu Mustafa'yı geçen Temmuz ayında PKK'nın elinden kurtardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan oğlunun teslim olduğu haberine alan ve 3 yıl sonra oğluna kavuşan anne Ayşegül ve baba Rauf Biçer, bir mutluluk daha yaşadı. Biçer çifti, oğlu Mustafa Biçer'i askere göndermenin gururu ve mutluluğunu yaşadı. VERDİĞİ SÖZÜ YERİNE GETİRDİ, KINA GECESİ YAPTI Eylemi başlatan ilk annelerden biri olan Ayşegül Biçer, evlat nöbeti sırasında 'oğlumu kurtarırsam, askere kına gecesi ile göndereceğim" diyen Biçer, verdiğini sözünü yerine getirdi. Ayşegül Biçer, oğlu Mustafa için 'asker kınası' düzenledi. Anne Biçer, oturma eylemi yapan anneler ile Biçer ailesinin yakınlarının da katıldığı askeri kınasıyla oğlu Mustafa'yı vatan borcunu ödemeye göndermenin gurur ve sevincini yaşadı. KINAYI KIZ KARDEŞİ SÜRDÜ Diyarbakır, Van ve Hakkari'de evlat nöbeti tutan annelerinde katıldığı kına gecesinde, Mustafa'nın eline kınasını asker kıyafeti giyen kız kardeşi 12 yaşındaki Hatice ve 14 yaşındaki kız kardeşi Zeynep Biçer sürdü. Ağabeyinin eline kına süren Hatice Biçer, "Abimin parmakları artık vatan için tetikte olacak" ifadelerini kullandı. "GELİN VATANİ GÖREVİNİZİ YAPIN" Askere gitmenin gurur ve mutluluğunu yaşadığını belirten Mustafa Biçer, "Bana yaklaşık 4 yıl boyunca zorla silah verdiler elime. Şu an çok mutluyum. Vatanım için bundan sonra terörle mücadele edeceğim. Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle ve Arabıyla biz milletiz. Kardeşlerim ile birlikte askerliğimi yapacak olmanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Onurlu bir asker olmak için yemin ettim. Buradan dağdakilerine de çağrım var. Bu yolun sonu yok, gelin güven içerisinde devletinize teslim olun" dedi. Oğlunu askere gönderen anne Ayşegül Biçer de, "Bir yandan hüzün yaşıyorum oğlumdan ayrılacağım, diğer yandan mutluluk yaşıyorum yeminimi yerine getirerek Mustafa'yı asker ocağına gönderiyorum. Oğlum bundan sonra vatan için nöbet tutup, elleri terörle mücadele de tetikte olacak" diye konuştu. ABONE OL
Saygı ÖZTÜRK / ANKARAOluşturulma Tarihi Nisan 11, 2006 0000Şehit Yarbay Alim Yılmaz’ın cenazesi, dün Ankara’da devletin ve halkın buluştuğu kalabalık bir törenle kaldırıldı. Metanetini koruyan ve uzun süre eşinin yanında morgda oturan Firdevs Yılmaz, "Aslan gibi çocuklarım var. İki asker daha yetiştiriyorum" Elazığ’da yola döşediği mayının patlaması sonucu şehit olan Yarbay Alim Yılmaz’ın cenazesi, dün Ankara’da Kocatepe Camii’nde devletin ve halkın buluştuğu kalabalık bir törenle kaldırılarak, Cebeci Askeri Şehitliği’nde toprağa verildi. Cenaze boyunca metanetini koruyan, 2 çocuğuyla birlikte başsağlığı dileğinde bulunan askerlere "Vatan sağolsun, sizler sağolun" diyen şehit eşi Firdevs Yılmaz törenden önce eşinin yüzünü son kez görmek istedi. Gülhane Askeri Tıp Akademisi morgunda, eşinin yanından uzun süre ayrılmayan Firdevs Hanım, "PKK’lılara, hainlere ağladığımı göstermeyeceğim. Onları sevindirmeyeceğim. Askerimi toprağa veriyorum" diye konuştu. Doğu’da doğan çocuklarına Doğukan, Batı’da doğana Batıkan adını verdiklerini belirten Firdevs Yılmaz şunları söyledi "Yanımda aslan gibi çocuklarım var. İki asker yetiştiriyorum. Eşimin yöre insanıyla çok yakın dostlukları vardı. Bölünmez Türk topraklarında çocuklarının iyi okullarda okumasını arzu ediyordu. Şehit eşi olarakoğullarımı babalarına layık birer evlat olarak yetiştireceğim. Onlar da babalarının idealleri doğrultusunda iyi birer asker olacak" Şehit babanın ardındanŞEHİT Yarbay Yılmaz’ın Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazında gözyaşı ve hüzün vardı. Yılmaz’ın büyük oğlu Doğukan tören boyunca büyük bir Türk bayrağını elinden bırakmadı. Doğukan, babasını son yolculuğuna götüren askeri aracın arkasından elinde Türk bayrağıyla yürüyerek törene katılanları gözyaşlarına bayrağa sahip çıkınELAZIĞ’da şehit olan Er Sinan Gümüştaş, dün Selimiye Kışlası’ndaki askeri törenin ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi. Boynunda kardeşinin asker künyesiyle, tabut başında sancak tutan, şehit erin ablası Sinem Gümüştaş, "Bu nasıl devlet? Teröristleri öldüremiyor mu? Saracağım bombaları üzerime ben öldüreceğim onları. Kardeşim bu bayrak için öldü. Bu bayrağa sahip çıkın" diye ağladı. Oğluna "Paşam" diye seslenen Aynur Gümüştaş ise "Vizontele’deki gibi, öldüğünü internetten kendim okudum" dedi. Oğlumun ölümünü rüyamda gördümANNE Ümmü Yılmaz olay günü sabaha karşı rüyasında oğlu Yarbay Alim Yılmaz’ın ölümünü gördüğünü Yılmaz, "Çocuklarımın en büyüğü Alim’di. O bir tanemdi, yiğidim, aslanımdı" diyerek, rüyasını da şöyle anlattı "Sabaha karşı korkunç bir rüya gördüm. Büyük bir patlama oldu. Oğlumun yüzü boynuna kadar yandı. Oğlum ’anne’ diye bağırdı. Ben de ’korkma oğlum, yanındayım’ diye sarılmak istedim. Önce yüzü kayboldu, sonra vücudu. Ben ’Alim, oğlum’ diye bağırıp onu arıyordum. Korkuyla uyandım. Dilim-damağım kurumuştu. Kalkıp onun için dualar ettim."
bir annenin asker oğluna duası