jgO2w. Denizli'de meydana gelen 6 büyüklüğündeki deprem ile Kuşadası Körfezi yakınlarında 4,8 büyüklüğündeki depremin ardından uzmanlardan uyarı geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Müdür Vekili Prof. Dr. Ali Pınar, "İstanbul depremini tetikler mi?" sorusuyla ilgli şöylr konuştu “Deprem bölgesi İstanbul'a yaklaşık 350 KM uzaklıkta. Bu büyüklükteki bir depremin etki alanı kabaca 20 -30 KM civarındadır. Ana şokun olduğu bölgeden 20-30 KM uzaklıktaki faylar, depremin yarattığı gerilme değişimlerinden etkilenmektedir. Dolayısı ile civardaki faylar etkilenir. Ama İstanbul'a 350 KM uzaklıktaki bir fayın bu depremden etkilenme ihtimali yoktur." Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Müdür Vekili Prof. Dr. Ali Pınar, Denizli'de yaşanan deprem sonrası değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Pınar, “Artçı depremlerin izlemesine devam ediliyor. Dağılımına bakıldığında yaklaşık doğu-batı uzantılı, Bozkurt ilçesi ile Acıgöl arasında bir uzanım göstermektedir. Bugünkü olan depremin doğu-batı doğrultulu düşey hatımlı fayda meydana geldiğini söyleyebiliriz. Şuan artçı depremlerin karakterlerine baktığımızda sanki kırık derinde meydana gelmiş, yavaş yavaş yüzeye doğru yaklaştığını görüyoruz. Tabi büyüklüğünde bir depremin, artçı deprem süresini düşünürsek bunlar 2 veya 3 hafta devam edebilir. Büyüklükleri zaman zaman artabilir. 4'ü bazen aşabilir. Zaman içinde azalacaktır. Bu şekilde seyir ederek zamanla sönümlenecektir" ifadelerini kullandı. “İstanbul'a 350 km uzaklıktaki bir fayın bu depremden etkilenme ihtimali yoktur"Söz konusu depremin beklenen İstanbul depremini tetikler mi sorusuna ise Prof. Dr. Pınar, “Deprem bölgesi İstanbul'a yaklaşık 350 KM uzaklıkta. Bu büyüklükteki bir depremin etki alanı kabaca 20 -30 KM civarındadır. Ana şokun olduğu bölgeden 20-30 KM uzaklıktaki faylar, depremin yarattığı gerilme değişimlerinden etkilenmektedir. Dolayısı ile civardaki faylar etkilenir. Ama İstanbul'a 350 KM uzaklıktaki bir fayın bu depremden etkilenme ihtimali yoktur" şeklinde yanıt verdi. “Deprem tehlike haritasına bakarak binalarımızı yapmalıyız" Bölgedeki fayların bugün yaşanan depremden daha büyük deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu belirten Pınar, “Bölgenin aslında deprem tehlike haritası bilinmektedir. Bu deprem tehlike haritası AFAD'ın deprem sayfasında bulunuyor ve herkesin kullanımına da açıktır. İsteyenler bu deprem tehlike haritasına erişip oradan kendi bölgesine dair bilgiler öğrenebilir ve bunun doğrultusunda da tedbir alabilir. Bizim yapmamız gereken şey, bu deprem tehlike haritasına bakarak binalarımızı yapmalıyız" diye konuştu. “Ana şoktan etkilenen binalara kesinlikle girilmemesi gerekir" Denizli'de depremi yaşayanlar için de bir takım uyarılarda bulunan Prof. Dr. Pınar, “Özellikle, eğer ana şokta deprem sonrası binalarında çatlak veya hasar oluştuysa bunlar tabi nispeten daha küçük artçı depremlerden de etkilenecektir. Çünkü o bina nispeten dayanıklılığını yitirmiştir. Ana şoktan etkilenen binalara kesinlikle girilmemesi gerekir. Oradaki yetkililerin açıklamalarını dikkatle takip etmelerini tavsiye ederim" şeklinde konuştu. 'Sarsıntılar devam edecek' Dokuz Eylül Üniversitesi DEÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, özellikle Denizli'deki depremde evleri hasar gören kişilerin bu durumu yetkililere bildirmesi gerektiğini söyledi. İzmir'i de etkileyen merkez üssü Kuşadaşı Körfezi'ndeki deprem ile Denizli'deki depremin birbirinden farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Sözbilir, "Türkiye'de 6 ve daha büyük ölçekli deprem olmadığı sürece, yıkıcı bir olay yaşanmaz. Can ve mal kaybı 6 ve daha büyük ölçeklerdeki depremlerde meydana geliyor. Denizli'de olan deprem, 6 büyüklüğünde. Dolaysıyla yıkıcı deprem büyüklüğüne sahip. Bu depremde bazı evler yıkılmış olabilir. Can ve mal kaybı yaşanabilir. Bu ölçekteki deprem yüzeye kadar gelir ve yüzeyi kırar. Bu tür bir depremde resmi kurumların olay yerinde inceleme yapması gerekiyor" dedi. Depremin meydana geldiği bölgedeki fay hattı boyunca yaşayan insanların evlerinde belli hasarların oluşabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Sözbilir, sözlerini şöyle sürdürdü "Evlerinde veya binalarında hasar meydana gelen kişiler, bu durumu yetkililere bildirmeli. Çünkü bunların artçıları devam edecek. 5 büyüklüğünde artçı depremler olabilir. Dolaysıyla az hasar görmüş bir ev daha büyük hasar görebilir. Bu nedenle yetkililerin o evleri, binaları inceleyip, bu tür yapılarda oturulup oturulamayacağını söylemeleri lazım. Şu anda yaptığımız çalışmalarda artçıları görüyoruz. Belli bir hat boyunca ilerliyorlar. Acıgöl Havzası'nın kuzey kenarı kırılmış durumda. Bu nedenle Denizli'de 6'dan küçük artçılar yaşanacak." 'İzmir Deprem Master Planı yenilenmeli' İzmir'de meydana gelen depremin ise 5'ten küçük olduğunu ve bir süre bu sarsıntıların devam edeceğini açıklayan Sözbilir, "İzmir'de 5'ten küçük depremler olacak. Bu depremler sadece hissedilecek. İzmir çevresinde 7 büyüklüğünde deprem üreten faylarımız var. Dolayısıyla resmi anlamda yapılması gereken şeyler var. İzmir'in deprem master planının yenilenmesi gerekiyor. İlçe özelinde bunların yapılması lazım. Seferihisar, Gümüldür, Gülbahçe diri fayların üzerinde bulunan yerleşim bölgeleri. O nedenle bu bölgelerin deprem master planlarının yapılması gerekiyor." 'Bayram süresince hafif hafif sallanacağız' Bugün gün içerisinde İzmir'de 30'un üzerinde artçı sarsıntıların meydana geldiğini ve bu sarsıntıların devam edeceğini de kaydeden Sözbilir, "Sarsıntılar hemen bitmez. Bayram süresince hafif hafif sallanacağız gibi görünüyor. İzmir, Muğla, Aydın, Denizli, Balıkeskir, Çanakkale gibi bir birine komşu illerin içinden geçen yüze yakın fay parçası var. Bu fayların hepsi 6 ve daha büyük deprem üretebilecek potansiyele sahip. O nedele gelecekte de bu tür depremler, bu bölgede olacak. Bizden önceki dönemlerde, antik çağlarda bu tür depremler oldu. O nedenle antik kentler sürekli yer değiştirdi. Dolaysıyla Batı Anadolu'da da maksimum 7,2 olarak. Gelecekte bir deprem olduğunda 7,2'ye ulaşabilir. Şu anda oluşan iki deprem var. Bundan sonra meydana gelen depremlerin artçılarını yaşayacağız" dedi. Prof. Dr. Barış Depremden korkarak tatillerini yarıda kesmesinler Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Şerif Barış, İzmir'de meydana gelen 4,8 büyüklüğündeki depremle ilgili olarak, "Bu depremden korkarak vatandaşlarımızın tatillerini yarıda kesmemelerini tavsiye ederim. Muhtemelen bundan daha küçük 1 ay sonra veya 1, 5 ay sonra artçı depremler olacak ve bunlar için de endişe etmemek gerekir" dedi. Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Şerif Barış, İzmir’de meydana gelen depremle ilgili olarak açıklama yaptı. Bu depremin ardından Daha büyük bir deprem olur mu?’ sorusunun akıllara geldiğini söyleyen Prof. Dr. Barış, "İzmir Türkiye'nin tehlikeli deprem kuşaklarının birinin üzerinde yer alıyor. Ege bölgesi açılma rejimi dediğimiz teknik bir rejim var. Sık sık depremler üretiyor. Batıda 5,1- 4,8 yani orta büyüklüğündeki depremlerin normalde hasar yapmaması lazım. Bu depremin de binalarda hasar yapacağını zannetmiyorum. Batı ekonomik olarak, eğitim seviyesi olarak bu depremlere alışık ve depreme dayanıklı bina ve bilinç anlamında daha üst düzeyde. Ben binalarda çok fazla hasar beklemiyorum. Köy evlerinde hiçbir mühendislik görmemiş yapılarda muhtemelen küçük ve orta hasarlı olabilir diye düşünüyorum. Bunun da can kaybına yol açmaması gerekir bu büyüklükteki bir depremin orta büyüklükteki bir deprem insanın aklına bunun öncü bir deprem mi olduğunu getiriyor ?' Bu depremden sonra daha büyük bir deprem aynı bölgede olabilir mi?' sorusu akıllara geliyor. Ege’de daha önce olmuş büyük depremlere baktığımızda öncüsü yok. Orta büyüklükte deprem olduktan sonra daha büyük bir deprem olmuyor" dedi. "Tatillerini yarıda kesmesinler" Depremden korkan vatandaşlara tatillerini yarıda kesmemelerini tavsiye eden Prof. Dr. Barış, şöyle konuştu "Buna bakarak ve binalardaki hasar durumuna bakarak eğer binada hasar yapısal problem yoksa ben şahsen orada olsaydım dönmezdim. Bu depremde Türkiye'nin bir deprem gerçeğinin göstergesi. Buna bakarak bu depremden korkarak tatillerini yarıda kesmemelerini tavsiye ederim. Ama Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu için konuştuğumuz konu yine depremler. Oradaki vatandaşların nereye giderlerse gitsinler yaz tatili veya aile ziyaretine deprem sırasında doğru davranış şekillerini öğrenmeleri lazım. Depremden önce almaları gereken ve deprem sırasında almaları gereken önlemleri öğrenmeleri lazım. O zaman depremden korkmaya gerek yok. Çünkü yapı stoku o bölgeler için o kadar kötü değil. Deprem olduğunda başımızı koruyacak vücudumuzu koruyacak çök-kapan-tutun hareketiyle vücut küçültüp, savrulacak düşecek eşyalardan korunmamız lazım. Mobilyaların sabitlenmiş olması lazım. Binalardan hızlıca kaçmamamız lazım. Asansöre binmemek, balkonlardan atlamamak, merdivenlere gitmemek lazım. Bunun gibi basit davranışlarını yaparlarsa yaşamlarını normal şekilde sürdürürler. Bu depremin arkasından muhtemelen bundan daha küçük 1 ay,1,5 ay artçı depremler olacak bunlar için de endişe etmemek gerekir." “Denizli’de artçı depremler sürebilir” Deprem Tahmin Uzmanı Kadir Sütçü, bölgede artçı sarsıntıların devam edebileceğini kaydetti. Daha önce, Yunanistan’da 4 ila 5, İtalya’da ise üzerinde bir sarsıntının meydana gelmemesi durumunda Türkiye’de Ege Bölgesi kıyı şeridi veya çevresinde şiddetinde deprem olacağını tahmin ettiklerini söyleyen Sütçü, “Küçük bir sapma ile deprem tahminlerimiz tuttu. 7 günlük hava tahminlerine bakıldığı zaman alçak basınçlı hava Türkiye’ye girmiyor. Bu da deprem riskinin sürdüğünü gösteriyor” diye konuştu. Depremler ile sıcaklık arasında bir bağlantı olduğunu yüzde 100 doğruladıklarını anlatan Sütçü, “Yağışlı hava şu sıralarda Kuzey Avrupa’da, deprem bizde. Alçak basınçlı hava Türkiye’ye girene kadar deprem riski mevcut” diye konuştu. Deprem Uzmanı Sütçü, “Daha büyük bir depremin olabilmesi için Türkiye ve çevresinde alçak hava basıncı olmaması ve çevresinde yüksek hava basıncı olursa ya büyük şiddetli bir deprem olacak ya da bir kaç tane deprem fırtınası meydana gelecek” şeklinde konuştu. İstanbul Teknik Üniversitesi İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Güneş tutulması ve deprem arasında kurulan ilişki, mantıkla açıklanamayan bir önyargı ve duygusal saplantıdır" dedi. Akla, deneye, gözlem ve kanıta dayanmayan senaryo ve tahminlerin doğru yolu göstermediğini vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, "Boğaziçi Üniversitesi Astronomi Bölümü, 1973-2002 yılları arasında tüm dünyada görülen depremlerin Güneş tutulmasıyla ilişkisini inceleyip istatistiksel anlamda bir ilişki olmadığını ortaya koymuştur" şeklinde konuştu. 2006 yılı içinde beklenen 2 ayrı Güneş tutulması, 'Güneş tutulması depremi tetikler mi?' sorularını da beraberinde getirdi. Konuya açıklık getiren İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, bu iki doğa olayı arasında herhangi bir bağlantı olmadığını söyledi. Prof. Dr. Kadıoğlu, "Güneş tutulması depremi tetikler mi? Bazılara göre 'olabilir'miş. Böylece 29 Mart 2006 tarihinde Güneş tutulması Türkiye'de fay hatlarını tetikleyecekmiş. 12 Kasım 1999 depreminin 5. yıldönümünde biz hala Güneş tutulmasıyla depremler arasında bir ilişki olup olmadığı gibi tuhaf şeyleri tartışıyoruz. 10 Temmuz 1894 İstanbul depreminden 11 gün, 17 Ağustos 1999 Kocaeli depreminden 9 gün ve en son olarak 8 Ekim 2005 tarihinde Pakistan'daki depremden 5 gün önce Güneş tutulmaları meydana gelmişmiş. Bazıları, 'Kainatta tesadüfe yer olmadığına ve her şeyin de her şeyle alakası olduğuna göre Güneş tutulmasıyla depremler arasında da mutlaka bir ilişki vardır' diyor. Bana da 'Güneş tutulunca deprem olur mu?' diye sorulsaydı, ben de 'Evet olur' derdim. Zaten irili ufaklı depremler her zaman oluyor. Bu kadar sık olan bir olayın bazılarının Güneş tutulmasından önceye, bazılarının ise sonraya rastlaması doğaldır" dedi. Güneş tutulmasının depremi tetikleyebileceği yönündeki tezlere kesinlikle karşı çıktığını belirten Prof. Dr. Kadıoğlu, "Bilim böyle bir ilişkiyi henüz doğrulamamıştır; ama bu, ilişki olmadığı anlamına gelmez' gibi orta yolcu bir yaklaşım asla sergilemem. Çünkü bilim, ilişki olmadığını yıllardır söylüyor. Depremler aniden oluşan yeryüzü sarsıntılarıdır. Yerin yüzeyi hareketsizmiş gibi görünse de sürekli yer değiştirir, yükselir, alçalır, kıvrılır, bükülür. Bu durum kayalar üzerinde büyük bir gerilim oluşturur. Geniş zaman aralıklarında bu gerilimle biriken enerji, en zayıf noktadan kırılmayla boşalır. Açığa çıkan bu büyük enerjiden kaynaklanan titreşimler, dalgalar halinde yayılır ve geçtikleri ortamları sarsar. Depremlerin nerede ve ne zaman olacağı gün ve saat olarak bilinmez. Böylece Güneş tutulmasından sonra oluşan depremlerin de kimisi 11, kimisi 5 gün sonra dünyanın herhangi bir yerinde oluşabiliyor" diye konuştu. "BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ HERHANGİ BİR İLİŞKİNİN OLMADIĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR" Prof. Dr. Kadıoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Astronomi Bölümü'nün, 1973-2002 yılları arasında tüm dünyada yaşanan depremlerin Güneş tutulmasıyla ilişkisini inceleyip istatistiksel anlamda bir ilişki olmadığını ortaya koyduğunu söyledi. Kayıtlara göre, 9 yılda 66 Güneş tutulması gerçekleştiğini, aynı dönemde meydana gelen büyük depremlerin yüzde 55'inde tutulmanın 6 gün öncesi ve sonrasını kapsayan günlerde olmadığının görüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu, "Tutulmaların yüzde 45'indeyse büyük deprem görülmüş. Bunların sayısı da 30 yılda görülen büyük depremlerin yüzde 1'i kadar.' Eğer istatistiksel bir çalışmada anlamlı bir ilişki bulunsa ona da inanmam; çünkü doğada aynı anda artan veya biri artarken öteki azalan birbirinden bağımsız binlerce olay var. Örneğin, İstanbul'da kanserden ölenlerin sayısıyla trafiğe çıkan araç sayısı arasında aransa büyük bir ilişki bulunur! Önemli olan fiziksel ilişkidir. Bazı uzmanlara göre, faylardaki enerji birikimine, ayın çekim gücü nedeniyle tektonik tabakalar ve fay hatları üzerinde oluşan gerilim eklendiğinde deprem tetikleniyormuş. Phil Plait'e göre ' bırakın Güneş ve Ay'ın çekim gücünü, tüm gezegenleri bir sıraya dizsek de ortaya çıkan çekim gücünün fazla bir anlam ve önemi yok" açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, şöyle devam etti "Benzer şekilde 5 Mayıs 2000 tarihinde Güneş, Ay, Dünya ve 5 gezegen bir sıra halinde dizilince kozmik felaket kopacak diye beklemiştik. 'Büyük Diziliş' olarak adlandırılan bu semavi olaya dayanarak ortaya atılan felaket senaryolarına göre, biraraya gelecek olan gezegenlerin dünyaya uygulayacağı ilave yer çekimi ve gel-git kuvvetleriyle, dünyada depremler oluşacak, volkanlar patlayacak, seller, kutuplardaki buzulların erimesi ve parçalanmasına neden olacak; hatta kıyamet kopacak ve Dünya'nın sonu gelecekti. 5-16 Mayıs tarihlerinde Dünya ve Ay ile birlikte Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gibi 5 gezegen bir hat üzerine geldi. Gezegenler en son 6 Şubat 1962 tarihinde de bu şekilde biraraya gelmişti ve 8 Eylül 2040 tarihinde yine biraraya gelecekler. Dr. Monson'a göre yaklaşık olarak milyar yaşında olan Dünya, gezegenlerin benzer şekilde dizilişine 45 milyon kez şahit olmuş. Yani, 5 gezegen her 50-100 yılda bir bu şekilde dizilmekte; ama ortaya atılan felaket senaryoları gerçekleşmemekte. John Gribbin 1970'lerde yayınladığı The Jupiter Effect adlı kitabında, 1983'te gezegenlerin sıraya dizileceği ve Dünya'nın sonunun geleceğini öngörüyordu. Şimdi bu yazıyı okuyabildiğinize göre böyle bir şey de olmadı." Sonuç olarak, Güneş tutulması ve deprem arasında kurulan ilişkinin, mantıkla açıklanamayan bir önyargı ve duygusal s'cr. Bu durum kayalar üzerinde büyük bir gerilim oluşturur. Geaplantı olduğunu savunan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Akla, deneye, gözlem ve kanıta dayanmayan senaryolar ve tahminler doğru bir yol gösterici değildir. Yani, Atatürk'ün dediği gibi 'Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir" dedi. Depremler, yeryüzündeki en güçlü, potansiyel olarak en ölümcül doğa olaylarından birisidir. Ayaklarımızın altındaki yer sarsılır, içinde yaşadığımız binalar veya atalarımız için konuşuyorsak, mağaralar sallanır ve çöker, depremlerle tetiklenen tsunami ve heyelan gibi olaylar dolayısıyla ek yıkımlar yaşanır. Bu ürkütücü ve olası bir felakete en iyi şekilde hazırlık yapmak haricinde üzerinde hiçbir kontrolümüz olmayan doğa olayını izah etme güdüsü, en temel merak dürtümüzden kaynaklanmaktadır. Depremler gibi devasa güçte olayların, hiç beklenmedik anlarda yaşanıp, bir ömür boyu canla başla inşa ettiklerimizi yok edivermesini anlamlandırmak isteriz. Bunu yapamadıkça veya bilimsel yöntemlerle yapılan izahları belki rasyonel olarak değil ama, duygusal olarak tatmin edici bulmadığımızda, bilim dışına yöneliriz. Bu yönelmenin bir boyutu ruhanidir/dinidir Depremler, tarih boyunca bir çeşit “cezalandırma” ve “tanrıların öfkesi” olarak görülmüştür. Belirli ahlaki normlara uymayanların cezalandırılmasının veya belirli buyrukların dışına çıkılması sonucu inanılan bir tanrının öfkelenmesinin, yerin sallanması ile bize bildirildiğine inanılmıştır. Bu yorum günümüzde her ne kadar oldukça azalmışsa da, halen felaketler sonrasında “karşı taraftan”, “öteki gruptan” veya “dış gruptan” olan bireylerin sırf farklı oldukları için cezalandırıldığını ve “Tanrı’nın gazabına uğradığını” iddia eden insanlar bulmak mümkündür. Bu tür bir yorum, modern bilimin sınırları dışında kaldığı için, burada detaylandırılmayacaktır. Japon mitolojisindeki gök gürültüsü tanrısı Takemikazuchi’nin Japonya’yı sabitleyen kaya olarak bilinen “kaname-shi” içerisinde yaşayan ve hareketiyle depremlere neden olan dev pisibalığını durdurmaya çalıştığına Depremleri izah etme amacıyla bilim dışına yönelmenin bir başka boyutu, sahtebilim odaklıdır. Bilimin yeterince gizemli veya kendileri için yeterince tatmin edici olmadığını düşünen kişiler, depremlerle ilgili bugüne kadar birikmiş yığınla bilimsel veriye kulak vermek yerine, kendilerince en ilgi çekici ve tatmin edici oldukları açıklamaya başvururlar. Bunlar arasında HAARP gibi sözde süper-silahlar, Güneş’teki patlamalar, gezegenlerin hizalanması veya dolunayın Dünya üzerindeki etkisi gibi astroloji safsataları, çeşitli hava olaylarının fırtınalar, kasırgalar, vb. depremlere sebep olduğu iddiaları bulunmaktadır. Bunlara birazdan geleceğiz. Son olarak, nadiren de olsa depremlerin izah edilmesinin, en azından depremlere yönelik bilgilerin kötü bilime de dayanması mümkündür. Kötü bilim, sahtebilimden ziyade, bilimsel bir temeli olmasına rağmen, yanlış anlaşılmalara, eksik bilgilere, henüz yeterince doğrulanmamış bulguların abartılmasına, kısaca bilimin eksik ve yanlış anlaşılmasına dayanmaktadır. Bunlara örnek olarak depremlerin tsunamileri tetikleyemeyeceği düşüncesi, Türkiye’deki depremlerin Marmara ve Ege gibi bölgelerin haricinde olamayacağı düşüncesi, depremler sırasında yerin yarılabileceği ve içerisine nesnelerin düşebileceği düşüncesi, birbiriyle yakın zaman aralıklarında meydana gelen tüm depremlerin ilişkili olması gerektiği inancı, insanların depreme sebep olabilecekleri düşüncesi, küçük depremlerin büyük depremlerin “gazını alacağı” inancı ve daha nicesi verilebilir. Bunların doğru olmaması, depremlerin veya depremlerin sebep olduğu diğer unsurların başka açıklamaları olması gerektiği inancını doğurur – ki bu da genellikle sahtebilim girdabına kapılmakla sonuçlanır. Sahtebilimde olanın aksine, bunların bir kısmının ufak tefek doğruluk payları olabilir çoğununki yok denecek kadar azdır; ancak bunların abartılması veya bağlam dışı kullanılması sonucunda hatalı algılar oluşabilmektedir. Kimileri, bu örnekleri de sahtebilim kategorisinde değerlendirmektedir. Sonuç olarak, depremlere sebep olan faktörlerle ilgili çok ciddi kafa karışıklıkları olduğu açıktır. Kimi zaman basit gibi gözüken bilimsel açıklamalar, kişilere tatmin edici gelmemekte ve bu nedenle bunların reddedildiği görülmektedir. Gelin depremlerin oluşmasına neden olan unsurlarla ilgili yanlışları netleştirelim, sonrasında da işin aslını öğrenelim. Depremleri Neler Oluşturmaz? HAARP ve Nükleer Bombalar Gibi İnsan Yapımı Teknolojiler Bu, en bariz şekilde hatalı olan sahtebilim inancıdır. Daha önce çok detaylı bir şekilde izah ettiğimiz gibi, Yüksek-Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı İng “High-Frequency Active Auroral Research Program” olarak da bilinen HAARP programı, Gakona Alaska yakınlarında bulunan, 1993 senesinde başlayan, 2014 yılında faaliyetlerini sonlandıran, 2015’ten beri Fairbanks Alaska Üniversitesi araştırmacılarına ev sahipliği yapan, eski ve artık ana amacı açısından aktif olmayan bir araştırma projesidir. HAARP büyük, yüksek enerjili, belirli bir görevi olan, Pentagon tarafından finanse edilen ve Alaska’nın vahşi bölgesinde bulunan, Dünya’nın iyonosferiyle oynayan, fakat bilimsellikten yoksun kişiler için derin bir şekilde gizemli görünen bir cihazdır. HAARP, aktif olduğu dönemin teknolojik şartlarında oldukça başarılı bir iletişim aracı olsa da, hakkında iddia edilen “deprem silahı” niteliklerinin hiçbirine sahip değildir. HAARP, Dünya’nın atmosferinin en dış katmanı olan ve radyo dalgalarının iletilmesinde kullanılan iyonosferin özelliklerini incelemek için başlatılmış olan bir projedir. Projenin en temel amacı, radyo iletişim ve gözlem araştırmalarını geliştirmek amacıyla iyonosfer tabakasında incelemeler ve deneyler yapmaktır. Bu amaçla, HAARP kapsamında üretilen en meşhur aygıt, İyonosferin Araştırma Enstrümanı IRI isimli bir ölçüm aracıdır. Bu araç sayesinde HAARP, yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgalarını iyonosfer tabakasına gönderebilmektedir. IRI sayesinde HAARP araştırmacıları, iyonosferin çok küçük bir kısmını, geçici bir süreyle uyarabilmektedirler. İşte bu iyonosferi uyarma kapasitesi nedeniyle HAARP, uzak mesafeden çeşitli doğa olaylarını manipüle etmekte kullanılabileceği iddialarının odağında yer almıştır. Ülkemiz söz konusu olduğunda bu iddiaların başında Dünya’nın belli bir bölgesinde “depremler yaratmak” gelmektedir. HAARP TesisiThe Intercept Depremler, yeryüzünün litosfer tabakasında bulunan ve kıtalar ile okyanus tabanlarını oluşturan tektonik plakaların birbirleriyle olan göreli hareketi sonucunda oluşur bunun detaylarına az sonra geleceğiz. Genellikle depremler, bu plakaların zıt yönlü paralel hareketleri sırasında birbirlerine sürtünmesinin veya birbirlerine doğru hareket etmelerinin bir sonucudur. Bu hareketler yılda ortalama 0-100 milimetre arasında olsa bile, tektonik plakaların devasa boyutları dolayısıyla bu yapıların birbirine sürtünmesi ölümcül ve son derece yıkıcı doğa olayları olan depremlere neden olabilmektedir. Tektonik plakaların bu akıl almaz büyüklükteki ve kütledeki yapıları, HAARP gibi yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgaları ile deprem tetiklemenin olanaksızlığını da göstermektedir. HAARP’ın IRI aracı, 180 adet antenden oluşmaktadır. Bu antenler toplamda MW maksimum iletim gücüne sahiptir. Bu güç, herhangi bir dikkate değer ve kalıcı etki yaratmak için çok küçüktür. Gerçekten de, temel sinyal ve matematik hesaplarına göre, HAARP’ı kullanarak, kilometre uzakta ve denizin sadece 50 metre altındaki bir cismi 1 santigrat derece ısıtmak için HAARP’ın maksimum güçte katrilyon yıl boyunca çalışması gerekmektedir. Bu, Evren’in toplam yaşı olan milyar yıldan 30 milyar kat fazladır. Bu bakımdan HAARP ile cisimlerin sıcaklıkları veya fiziksel özellikleri üzerinde değişim yaratmak pratik olarak imkansızdır. Belli Havalarda Deprem Sıklığı Artar mı? Kimi zaman insanlar, aşırı sıcak veya aşırı soğuk havaların veya fırtınalar gibi doğa olaylarının depremleri tetikleyebileceğine inanmaktadır. Örneğin 17 Ağustos 1999 depreminin sıcak bir yaz günü yaşanmış olması, aşırı sıcakların depremleri tetikleyebileceğinin düşünülmesine neden olmuştur. Ancak bunu düşünen ilk ülke Türkiye değildir. Milattan Önce 4. yüzyılda yaşamış olan Aristoteles, deprem denen olgunun yer altı mağaralarında hapsolan rüzgarlardan kaynaklandığını düşünmüştür. Ona göre küçük sarsıntılar, rüzgarın mağara tavanına yaptığı baskıdan kaynaklanmaktadır; büyük sarsıntılar ise havanın yüzeye çıkması sayesinde olmaktadır. Bu teori, depremlerle hava durumunun ilişkili olabileceğinin düşünülmesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak, yer altında çok fazla rüzgar birikmesinden ötürü, depremler öncesinde havanın sıcak ve sakin olacağı inancı gelişmiştir. Bundan yola çıkan bir diğer teori, depremlerin sakin ve bulutlu havalarda yaşandığını ileri sürmüş; depremler öncesinde güçlü rüzgarlar, ateş topları ve hatta meteorlar görülebileceğini iddia etmiştir. Higgins Storm Chasing Ne var ki depremler ile hava durumu arasında hiçbir ilişki yoktur. İstatistiki olarak soğuk havalarda, sıcak havalarda, yağmurlu havalarda, karlı havalarda, sakin havalarda ve fırtınalı havalarda deprem yaşanma ihtimali ve oranı eşittir. Her ne kadar tayfunlar veya kasırgalar gibi aşırı güçlü doğa olayları sırasında hafif fay kaymaları tetiklenebiliyor olsa da bunlara “yavaş depremler” denmektedir ve buna bağlı olarak, teoride daha büyük depremler de tetiklenebilecek olsa da, bunların yaşanma ihtimali aşırı düşüktür ve istatistiki olarak tamamen göz ardı etmek mümkündür. Büyük depremlerle anlamlı bir şekilde ilişkilendirilebilecek hiçbir hava durumu bulunmamaktadır. Ay, Güneş ve Gezegenlerin Konumu Depreme Neden Olur mu? İlk olarak, yıldızların ve gezegenlerin konumuyla kişilik arasında ilişki kurulabileceğini iddia eden astrolojinin bir bilim dalı olmadığını, bir sahtebilim olduğunu, bu sahadaki iddiaların bilimsel hiçbir dayanağı olmadığını hatırlatarak başlayalım; çünkü bu konudaki birçok iddia, astrologlar ve onların takipçileri tarafından halka pazarlanmaktadır. İkinci olarak, depremlerin gece ve gündüz yaşanması arasında hiçbir olasılık farkı bulunmadığını, dolayısıyla Güneş’in konumunun depremlerle hiçbir ilişkisi olmadığını söyleyebiliriz. Bugüne kadar günün farklı saatleri ile depremler arasında ilişki kurmaya çalışan çok sayıda araştırma yapılmıştır; ancak bunların hiçbirinde anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Benzer şekilde, Ay’ın konumu, uzaklığı, evresi veya Güneş/Ay tutulmaları ile depremler arasında da hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Bu konuda da çok sayıda araştırma yapılmış, hiçbirinde anlamlı sonuçlar tespit edilememiştir. Güneş ve Ay tutulmaları, dolunay ve yeni ayın özel vakalarından ibarettir ve herhangi bir ek veya özel anlamları bulunmamaktadır. Benzer şekilde, “mavi ay”, “kızıl ay”, “dev ay”, vb. olaylarla da depremler arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Mavi Ay, bu tür fotoğraflarda görüldüğü gibi Ay’ın rengi ile ilgili değil, dolunay sıklığı ile ilgili bir olaydır. Mavi Ay döneminde Ay’ın rengi Öte yandan, yakın geçmişte yapılan bir dizi araştırma, Ay’ın Dünya’ya göre konumuna bağlı olarak oluşan gelgitler ile bazı tip depremler arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir. Örneğin, araştırmalardan birisinde daha yüksek gelgit dönemlerinde mesela dolunay veya yeni ay evresinde kıtaların kenarlarındaki daha sığ fay hatlarında ve okyanus altı dalma batma zonlarında faaliyet gözlenmektedir. Ancak bu korelasyonun nedenselliği henüz gösterilememiştir. Bu ilişkilendirme ile ilgili açıklama ise, Dünya gelgitleri sırasında yani gezegenimizin yüzeyinin birkaç santimetre yükselip alçalması ve okyanus gelgitleri okyanus yüzeyinin birkaç santimetre yükselip alçalması sırasında, kıta sahanlıklarında yer alan ve dalma batma bölgelerinde bulunan sığ ve batık fay hatları üzerindeki basınç artıp azalmaktadır. Bu hapsolmuş basınç azalınca, fay hatları gevşer ve kayma ihtimalleri artar. Örneğin yüksek sular sırasında deprem olasılığı yaklaşık 3 kat artmaktadır. Ancak burada şu hatırlanmalıdır Bu 3 kat artış, göreli bir olasılığa işaret etmektedir. Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde deprem olma ihtimali yani “arka plan olasılığı” zaten aşırı düşüktür; dolayısıyla 3 katlık bir artış, genel olarak anlamlı bir ihtimale karşılık gelmemektedir. Örneğin % bir ihtimalin, % olması, pek fazla bir şeyi etkilememektedir.[1] Güneş Patlamaları veya Manyetik Fırtınalar Depreme Neden Olur mu? Daha önceden detaylıca izah ettiğimiz güneş patlamaları veya manyetik fırtınalar, genel olarak uzay hava durumu olarak bilinen bir olgunun alt başlıklarıdır. Bu tür faaliyetlerin güçlü bir şekilde yaşanması halinde, Dünya’daki teknolojik ve elektronik cihazlar olumsuz etkilenebilir, haberleşme ve güç sistemlerinde aksaklıklar yaşanabilir. Ancak bugüne kadar, Güneş’teki herhangi bir faaliyetin yeryüzünde depremlere sebep olduğu gösterilememiştir. Güneş’in 11 yıllık döngüsü boyunca manyetik fırtınalar ve güneş patlamaları artar ve azalır; ancak depremlerde 11 yıllık bir döngü görülmez.[2] Bu bakımdan düşünecek olursak, Güneş’te hiçbir patlama olmasaydı bile, yeryüzünde depremlerin olmaya devam etmesini beklerdik. Güneş PatlamasıTech Explorist Güneş ile Dünya arasında depremlerle ilgili bir ilişki olduğu düşüncesi, genel olarak Dünya’nın ve Güneş’in elektromanyetik alanlarından ileri gelmektedir. Gerçekten de, Güneş patlamalarına bağlı olarak Dünya’nın elektromanyetik alanında değişimler yaşanabildiği gibi, depremler sırasında da Dünya’nın elektromanyetik alanında bir takım değişimler gözlenebilmektedir. Buna rağmen, on yıllardır süren araştırmaların gösterdiği üzere, depremlerin önceden tahmin edilmesini kolaylaştıracak hiçbir elektromanyetik değişim tespit edilememiştir. Benzer şekilde, elektromanyetik alandaki değişimlerin depremi tetikleyebileceğine dair de hiçbir bulguya erişilememiştir.[3] Deprem Oluşturabilen ama Ana Deprem Mekanizması Olmayan Yöntemler Nelerdir? İnsan Eliyle, Yapay Depremler Yaratılabilir mi? Her ne kadar HAARP gibi araçlarla deprem yaratma anlatısı uydurma olsa da, bazı insan faaliyetlerinin küçük depremleri tetikleyebileceğine dair bulgular vardır. İnsanlar tarafından yapay sismisite deprem yaratılabilecek olsa da, bunu radyo dalgaları ile değil, yer kabuğuna fiziksel olarak sıvı pompalama ve benzeri büyük kapsamlı yer altı faaliyetleri yoluyla yapmak mümkündür. Böylesine zorlu ve bariz bir şekilde tespit edilebilecek bir yöntemle bile sadece küçük çapta depremler yaratılabilmektedir. Daha büyük çaplı depremler için gökdelen veya baraj inşaatı gibi “gözden ırak” şekilde yapılamayacak süreçlerin işletilmesi ve bunların jeolojik olarak aktif bölgelerde yapılması gerekmektedir; dolayısıyla bu yolla üretilen depremleri komplocu bir perspektifte yorumlamak mümkün değildir. Bugüne kadar insan faaliyetleri dolayısıyla oluşan birçok deprem kaydedilmiştir. Bu depremlerin birçoğu baraj inşaatları, yüzey ve yer altı madencilik faaliyetleri, yüzey altından sıvı ve gaz çekme işlemleri ve az önce de söylediğimiz gibi, yer altı oluşumlarına petrol ve doğalgaz gibi kaynakları çıkarma amaçlı su pompalanması gibi süreçlerle tetiklenmektedir. Bunların ezici çoğunluğu, herhangi bir hasara neden olamayacak kadar küçük çaplı depremlerdir; ancak tarihte daha büyük ve potansiyel olarak etrafa zarar verecek büyüklükteki depremler de bu tür faaliyetler sırasında tetiklenebilmiştir. Petrol çıkarma amacıyla yapılan kaya kırma uygulamasına bir Learn Bunları önlemek için, söz konusu faaliyetin derhal durdurulması gerekmektedir. USGS tarafından raporlanan bir örneğe göre, ABD’nin Colorado, Ohio ve Arkansas eyaletlerinde yaşanan bir dizi deprem, atık sularının derin kuyulara pompalanması işleminin durdurulması sonrasında sona ermiştir. Ne yazık ki yapay yollarla ufak tefek depremler yaratmamız mümkün olsa da, ufak veya büyük, doğal depremlerin hiçbirini önlememiz mümkün değildir. Tek yapabileceğimiz, daha güvenli yapılar inşa ederek ve halkı deprem konusunda bilinçlendirerek bu depremlerin olası etkilerini en aza indirmektir. Böylece depremlerden sonra yaşanan ölümleri engellememiz mümkün olabilir. Dinamit veya Atom Bombası Deprem Yaratabilir mi? Sıradan dinamit ölçeğindeki patlayıcılar ile deprem yaratmak imkânsıza yakındır. Birçokları, bu şekilde yaratılacak ufak depremlerle, büyük depremlerin önlenebileceği düşüncesine sahipse de, bu algı tamamen hatalıdır. Dinamitlerle deprem tetiklemek mümkün olmadığı gibi, böyle bir şey mümkün olsaydı bile oluşacak depremin büyüklüğünü kontrol etmemiz imkânsız olurdu; yine büyük bir depreme sebep olabilirdik. Üstelik küçük depremlerin bir araya gelerek büyük depremleri önlediğine dair bir bulgu bulunmamaktadır.[4] Öte yandan nükleer bombalar ile depremler, hatta artçı deprem dizileri tetiklemek mümkündür. Bu depremler, patlamanın merkez üssünün en fazla birkaç on kilometre ötesine kadar tetiklenmektedir. Ancak yapılan incelemelerde, bu şekilde nükleer patlamalar sırasında oluşan depremlerde açığa çıkan enerjinin, atom bombasının kendi enerjisinden çok daha küçük olduğu; ayrıca benzer büyüklükteki doğal depremlerden sonra görülen artçıların genel olarak daha güçlü olduğu gözlenmiştir. Örneğin Nevada Nükleer Test Bölgesi’nde patlatılan atom bombalarının Kaliforniya’da depremlere sebep olabileceği fikri, ilk olarak 1969 yılında dillendirilmiştir. Bunu test etmek isteyen uzmanlar, Kaliforniya’da yaşanan ve üzeri büyüklükteki depremler ile, 1965-1969 yılları arasında yapıldığı bilinen en büyük 6 termonükleer bomba testinin zamanlarını kıyaslamışlardır. İki olay arasında anlamlı hiçbir ilişki tespit edilememiştir. ABD tarafından patlatıldığı bilinen en büyük yer altı nükleer bomba testi, 6 Kasım 1971 günü Cannikin kod adıyla yapılan ve 5 megatonluk bir atom bombasını içeren bombadır. Yerin altında patlatılan bu atom bombasının saçtığı enerji miktarı, büyüklüğündeki bir depremde saçılan enerjiye eşittir. Ne var ki patlamanın yaşandığı Aleutian Adaları’nda patlama sonrasında hiçbir deprem tespit edilememiştir.[5] Bu arada, her ne kadar bir deprem ile büyük bir patlamanın açığa çıkardığı enerji birbirine benzer olsa da, bu ikisinin sismogramlar sismometreler üzerinde bıraktığı izler bambaşkadır; çünkü ikisinin dalga formları arasında ciddi farklar bulunur. Nükleer patlamalar, Dünya yüzeyine çok yakın yerlerde yaşanır ve enerjinin tamamı, patlayıcının etrafındaki ufak bir hacimden etrafa yayılır. Depremler ise genellikle yeryüzünün kilometrelerce altında yaşanır ve depremler sırasında salınan enerji, tek bir noktadan değil, fay hattının uzunluğuna bağlı olarak, kimi zaman kilometrelerce uzanan fay yüzeyi boyunca yayılır. İki olay arasında görülen derinlik ve uzunluk konusundaki bu fark, sismogram üzerindeki grafiğin de tamamen farklı oluşmasına neden olmaktadır.[6] Ayrıca unutmamak gerekiyor ki tipik bir nükleer bomba patlaması 2-50 kiloton enerji açığa çıkarırken, örneğin Mayıs 1988’de Afganistan’da yaşanan büyüklüğündeki deprem kiloton enerji açığa çıkarmıştır. Yani teorik olarak atom bombaları ile depremler tetiklenebilecek olsa da, bunun sınırları oldukça katıdır ve anlamlı bir deprem üretmek mümkün gözükmemektedir. Petrol ve Doğal Gaz Çıkarma İşlemi Depremleri Tetikler mi? Şeyl killi şist oluşumlarından petrol ve doğal gaz çıkarabilmek için, şeylin delik alanı geçirgenliği arttırılmalıdır; böylece kaya kütlesinden gaz sızabilir ve üretim yapılabilir. Bunu başarmak için genellikle hidrolik parçalama kaya kırma yöntemi kullanılır. Bu işlem sırasında ufak depremler üretilir bunların çoğunun büyüklüğü 1’den küçüktür ve böylece geçirgenlik arttırılır; ancak kimi zaman büyük depremlere de sebep olunabilmektedir.[7] Aslında petrol ve doğal gaz çıkarma sırasında kullanılan kaya çatlatma yöntemlerinin kendisi, çoğunlukla depremleri tetiklememektedir. Depremleri asıl tetikleyen şey, bu işlem sırasında açığa çıkan atık suların atımı sırasında yaşanmaktadır. Atık sularından kurtulma işlemi, genellikle kayaları çatlatmak için kullanılandan çok daha fazla suyu kullanır ve çok daha uzun süreler boyunca kayaya sıvı enjeksiyonunu gerektirir. Bu sıvılar, fay hatlarına hidrolik olarak bağlanabilir ve buna bağlı olarak, fay hattı içerisindeki basınç arttıkça, fayın kendi iç sürtünme kuvvetleriyle etkileşime girmeye başlar. Bu nedenle deprem oluşma ihtimali artar.[8] Bu depremler çoğu zaman enjeksiyona yakın bölgelerde görülse de, kimi zaman sıvı yatay veya dikey olarak hareket ederek, enjeksiyon noktasından 10 kilometre ve üzerinde mesafelerde veya birkaç kilometre daha derinlerde de depremlere neden olabilir.[9] Bunu, hava hokeyi olarak da bilinen oyun gibi düşünebilirsiniz Oyun yüzeyine hava veren sistem kapalı olduğunda, plak hareket etmeyecektir; ancak masayı çalıştırdığınızda plak, yüzey üzerinde kayarak ilerleyebilecektir. İşte fay hattındaki basıncın artması, hava hokeyi masasını çalıştırmak gibidir. Petrol çıkarma işlemleriyle ilişkilendirilen Post Örneğin ABD’nin Oklahoma eyaletinde yaşanan ve insan eliyle tetiklenen depremlerin sadece %2 kadarı hidrolik kaya kırma işlemiyle ilişkilidir; geri kalanlar ise atık sudan kurtulma işlemleriyle ilgilidir. Elbette, bu bölgede çok sayıda deprem yaşandığı için, bu ufak oran da çok sayıda depreme karşılık gelmektedir. Yakın geçmişte ABD’de yaşanan ve petrol/doğal gaz çıkarma ile ilişkilendirilen en büyük deprem, Teksas eyaletinde 2018 yılında yaşanan büyüklüğündeki depremdir.[10] Atık sudan kurtulma işlemiyle ilişkilendirilen en büyük deprem ise, 23 Eylül 2016’da Oklahoma’da yaşanan büyüklüğündeki depremdir.[11] Şu ana kadar bu depremlerin geniş bir alanda büyük bir hasar verdiği raporlanmamıştır; ancak Özbekistan’daki bir petrol üretimi kuyusunda 7’den büyük bir depremin tetiklendiği bilinmektedir.[12] Elbette, atık sudan kurtulmak için açılan kuyuların hepsi deprem tetikleyici bir doğaya sahip değildir. Örneğin ABD’de bulunan fazla 2. Sınıf enjeksiyon kuyusundan yaklaşık kadarı petrol ve gaz operasyonları ile ilişkilidir. Bunların çok ufak bir kısmı, insan eliyle üretilen depremlerle ilişkilendirilmiştir ve önemli bir bölümün halk üzerinde en azından depremler açısından bir tehlikesi yoktur.[13] Büyük Depremler, Uzak Yerlerde veya Diğer Faylarda Depremi Tetikleyebilir mi? Evet, bu bazen mümkündür. Özellikle de büyük depremler, teknik ismiyle dinamik stres transferi olarak bilinen, halk arasında ise tetikleme olarak bilinen bir şekilde, daha uzak yerlerde depremlere neden olabilir veya diğer fay hatlarını harekete geçirebilir. Burada olan şudur Bir fay hattı kırıldığında, bundan yayılan sismik enerji, yeryüzü boyunca ilerleyerek bir diğer yerdeki faya enerji aktarır. Bu ikincil faylar, genellikle volkanik bölgeler gibi fay hareketlerine açık olan yerlerde bulunur. Bu şekilde uzak yerlerde ve diğer fay hatlarında depreme sebep olduğu bilinen büyük depremlere örnek olarak 1 kilometrelik fayın kırıldığı 1992 Landers Depremi büyüklüğünde, 40-60 kilometrelik fayın kırıldığı 2002 Denali Depremi büyüklüğünde ve yaklaşık 100 kilometrelik fayın kırıldığı 2004 Sumatra Depremi büyüklüğünde verilebilir. Örneğin bu son depremde 1300 x 200 kilometrekarelik bir alan kırılmış ve Sumatra’nın kuzeyinden Myanmar’ın güneyine kadar artçı depremleri tetiklemiştir. 2004 Sumatra Depremi ve sonrasında yaşanan tsunami dolayısıyla yok olan mahallelerWikimedia Bu durumda sorabilirsiniz Bir deprem ne zaman “artçı”dır, ne zaman “tetiklenmiş”tir? Bunu belirlemek için muğlak bir sınır kullanılır Eğer bir deprem, daha önceden yaşanan büyük bir depremin 2-3 fay hattı mesafesi kadar uzağındaysa artçı deprem olarak isimlendirilir; bundan daha uzaktaysa tetiklenmiş deprem olarak bilinir.[14] Ama bu sınır, katı bir sınır değildir. Depremlerin Asıl Nedeni Nedir? Bu konuyu daha önceden detaylıca işlediğimiz için, burada sadece kısa bir özet vereceğiz Deprem dediğimiz olgu, bir fay hattında meydana gelen hızlı kaymalardan kaynaklanmaktadır. Fay hatları veya faylar, Dünya’nın yerkabuğunu oluşturan plakalar levhalar üzerinde bulunan kırık yüzeylerdir. Levhalar, altlarında bulunan magmanın hareketine bağlı olarak hareket ettikçe, bu kırık yüzeylerde takılmalar ve kırılmalar meydana gelir. Bu sırada açığa çıkan titreşim enerjisi, yüzeyde deprem olarak deneyimlenir. Yeryüzünü oluşturan devasa tektonik plakalar her zaman hareket halindedir. Bunun sebebi, altlarında bulunan magmanın üst katmanlarının daha soğuk, çekirdeğe yakın alt katmanlarınınsa daha sıcak olmasıdır. Eriyik halde bulunan kayaçlar ısındıkça yükselirler, yükseldikçe soğurlar ve tekrar çökelirler. Buna bağlı olarak, plakaların altındaki magma, konveksiyon akımları adı verilen döngüsel bir hareket yapar. Bu hareketin levha tabanlarındaki sürtünme etkisi, levhaları çeşitli yönlere doğru hareket ettirir. Bu sırada levhaların kenarlarındaki girintili çıkıntılı bir biçimde kırılmış faylar birbirine takılır ve sürtünür. Bu sırada üzerlerinde büyük bir basınç birikir ve bir yerden sonra basınç, sürtünmeye baskın gelerek fayın kırılmasına neden olur. Bu sırada etrafa büyük miktarda enerji saçılır ve yeryüzü titrer. Döngüsel Konveksiyon AkımlarıWikimedia Örneğin Türkiye’deki depremlerin ana kaynağı, güneyden kuzeye doğru kayan Afrika Plakası’nın, Türkiye’nin de üzerinde bulunduğu Anadolu Mikroplakasını kuzeye doğru ittirmesidir. Anadolu Mikroplakası, bir parçası olduğu Avrasya Mikroplakası içerisinde pek rahat hareket edemediği için, basıncın etkisiyle batıya doğru kaymakta ve Ege Denizi’nde Helen Çukuru’na doğru batmaktadır. Bu dinamikler çerçevesinde, Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Güneydoğu Anadolu Fay Hatları aktif bir rol oynamaktadır; ancak aynı zamanda İzmir Fayı da son derece aktif bir şekilde depremlere sahne olmaktadır. Levhaların hareketinden doğan sürtünme, basınç ve kırılmalar, depremlerin ana kaynağıdır. Bunun haricinde kalan bütün nedenler ikincildir ve çoğu, yaygın deprem mekanizmaları arasında görülmez. Bu şekilde yapılacak ikincil ilişkilendirmelerin de bilimsel olarak geçerliliklerinin ispat edilmesi, aksi takdirde görmezden gelinmeleri gerekmektedir. Kaynaklar ve İleri Okuma ^ USGS. Can The Position Of The Moon Or The Planets Affect Seismicity? Are There More Earthquakes In The Morning/In The Evening/At A Certain Time Of The Month?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Do Solar Flares Or Magnetic Storms Space Weather Cause Earthquakes?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Are Earthquakes Associated With Variations In The Geomagnetic Field?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Can We Use Explosives To Cause Small Earthquakes In Order To Prevent Having Large Ones?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Can Nuclear Explosions Cause Earthquakes?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. How Can You Tell The Difference Between An Explosion And An Earthquake On A Seismogram?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Does The Production Of Oil And Gas From Shales Cause Earthquakes? If So, How Are The Earthquakes Related To These Operations?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. How Does The Injection Of Fluid At Depth Cause Earthquakes?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Are Earthquakes Induced By Fluid-Injection Activities Always Located Close To The Point Of Injection?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Does Fracking Cause Earthquakes?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. M – 14Km Nw Of Pawnee, Oklahoma. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Is There Any Possibility That A Wastewater Injection Activity Could Interact With A Nearby Fault To Trigger A Major Earthquake That Causes Extensive Damage Over A Broad Region?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Do All Wastewater Disposal Wells Induce Earthquakes?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı ^ USGS. Can A Large Earthquake Trigger Earthquakes In Distant Locations Or On Other Faults?. 04 Kasım 2020. Alındığı Tarih 04 Kasım 2020. Alındığı Yer USGS Arşiv Bağlantısı Son dakika haberi... Dün Van'da meydana gelen depremin ardından bugün Manisa merkezli bir deprem oldu. Manisa’daki deprem neyin habercisi? Yeni depremleri tetikler mi? Büyük İstanbul depremini etkiler mi? Jeofizik mühendisi Sinancan Öziçer, Manisa’da meydana gelen depremin ardından A Haber canlı yayınında önemli açıklamalarda bulundu. Son dakika haberi... Dün Van'da meydana gelen depremin ardından bugün Manisa merkezli bir deprem oldu. Manisa'daki deprem neyin habercisi? Yeni depremleri tetikler mi? Büyük İstanbul depremini etkiler mi? Jeofizik mühendisi Sinancan Öziçer, Manisa'da meydana gelen depremin ardından A Haber canlı yayınında önemli açıklamalarda bulundu. BAŞKA DEPREMİ TETİKLER Mİ? Öziçer, "Başka depremleri tetikler mi?" sorusuna "5,5 büyüklüğünde orta büyüklükte bir deprem skalası içerisindedir. Yüzde yüz yaşanacaktır. Bu bilimsel bir gerçek. Bunun artçıları bugün bile gelecektir. Hatta 4'ün üzerinde bile deprem meydana gelebilir. Ama aynı büyüklükte bir deprem çok düşük bir ihtimaldir." ifadelerini kullandı. G px Y px Leyla Ataman'ın sunduğu Sağlık Kontrolü'ne konuk olan Prof. Dr. Arif Verimli, yüksek sıcaklığın depresyonu tetiklediğini açıkladı. Yayın Tarihi Yayın Saati 1441

sıcak hava depremi tetikler mi